Mirasta mal paylaşımı ve mirasçılık

Genel olarak miras hukuku, kişinin ölümü gerçekleştiğinde vefat eden kişi ile sağ kişiler arasında hak ve hukuksal ilişkiler için bir köprü görevi görmektedir. (Ahmet KILIÇOĞLU- Miras Hukuku) Miras Hukuku hükümleri ancak ölüm halinde hüküm ve sonuç doğurmakta olup, ölüm veya benzeri sebepler gerçekleşmediğinde uygulanmaz. Miras hukuku ölüm veya benzeri sebepler gerçekleştiğinde, geride kalan kişilerin, vefat eden kişiden kendilerine ne gibi hakların geçeceğini düzenlemektedir. Türkiye’de miras hukukunda; karma bir sistem mevcut olup bazı ülkelerde olduğu gibi, vefat eden kişinin mal varlığı veya hakları ne sadece hısımlarına ne de sadece Devlet’e geçmektedir. Ülkemizde birinci kural, vefat edenin mirasının, ölüm gerçekleştiğinde belli derecelendirme sistemi ile hısımlarına geçmesidir. Eğer vefat edenin, herhangi bir yasal yada iradi mirasçısı yoksa o halde vefat edenin mal varlığı Devlet’e aktarılmaktadır.

Mirasçılık yasaların belirlediği kurallar çerçevesinde yasal mirasçılık veya vefat edenin vefat etmeden önce kendi iradesiyle belirlemesi üzerine iradi mirasçılık olarak ikiye ayrılmaktadır.

Yasal mirasçılık, Türk Medeni Kanunu 495. Madde ve devamında düzenlenmiş olup, vefat edenin çocuklar, eşi, anne-babası, büyük anne ve baba, evlilik dışı hısımlar, evlatlık çocuk ve devlet yasal mirasçı olarak kabul edilmiştir. Ancak, yasal mirasçılıkta zümre(derecelendirme) sistemi geçerli olup; kanun hükümleri gereğince tüm mirasçıların pay oranları farklıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, vefat eden kişinin, hayatta kalan eşinin miras oranı, miras bırakanın çocukları yok ise ½ oranındadır. Diğer kalan ½’lik miras payı ise vefat eden kişinin anne ve babasına aittir. Eğer vefat eden kişinin çocuğu varsa ise bu miras oranları farklılık göstermektedir. Bu takdirde hayatta kalan eşin miras payı oranı ¼’tür. Geri kalan ¾ ise çocuklara veya çocuğa aittir. Eğer miras bırakanın çocuğu kendisinden önce vefat etmiş, fakat çocuğunun çocuğu mevcut ise miras payı ona geçmektedir. Miras bırakan kişinin büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalmaktadır.

İradi mirasçılıkta ise, vefat eden kişi vefat etmeden önce mirasçısı olmasını istediği kişiler ile miras sözleşmesi yaparak veya hazırladığı vasiyetname ile kendisine mirasçı atayabilmektedir.

Miras sözleşmesi Türk Medeni Kanunu madde 527’ye göre; “Miras bırakan, miras sözleşmesiyle mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kişiye bırakma yükümlülüğü altına girebilir. Miras bırakan, malvarlığında eskisi gibi serbestçe tasarruf edebilir; ancak, miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilir.” Görülüyor ki; miras sözleşmesi yapıldıktan sonra hemen değil ölüm halinde hüküm ve sonuç doğurmaktadır.

Vasiyetname ise Türk Medeni Kanunu 532. Maddesi ve devamında düzenlenmiş olup sıkı kurallara bağlanmıştır. Kanunda belirtilen kurallara göre hazırlanmamış olan vasiyetname hukuk dünyasında hüküm ve sonuç doğurmamaktadır.

Kanuna göre; “Vasiyet, resmî şekilde veya miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir.” Görülüyor ki; vasiyetnamenin daktilo, bilgisayar gibi araçlarla yazılmış olması kanunen kabul edilmemiştir. Kanun vasiyetname düzenlenmesinin 3 şekilde yapılmasına cevaz vermiştir.

Bunlardan ilki; resmi vasiyetnamedir. Resmi vasiyetname düzenlenirken, miras bırakacak kişi ölümünden sonra kendi mal varlığına ilişkin kararlarını resmi bir memur (Noter, sulh hukuk hakimi yada kanunen yetkilendirilmiş kişiler) ve tanıklar önünde belirtir. Resmi Memur’da bu talepleri yazıya geçirerek hüküm altına alır.

İkincisi el yazısı ile vasiyetnamedir. Eğer miras bırakacak kişi, ölümünden sonraki isteklerini gizli tutmak istiyorsa bu yolu izleyebilir. Çünkü resmi vasiyetnamede yukarıda da açıklandığı üzere, kişi isteklerini resmi memur ve tanıklar önünde açıklamaktadır. Ancak el yazısı vasiyetnamenin de geçerlilik koşulları vardır. Her şeyden önce el yazısı ile düzenlenen vasiyetname en baştan sona kadar el yazısı ile düzenlenmelidir. Örneğin; bilgisayar ile yazılan vasiyetnamenin en sonunda el yazısı ile ad-soyad ve imza atılması halinde bu vasiyetname geçersiz olacaktır. Aynı şekilde, el yazısı ile vasiyetname düzenleyen kişi muhakkak vasiyetnameye tarihi de yazmalıdır. Yasa koyucunun, el yazısı ile hazırlanan vasiyetnamede tarih koşulu koymasının sebebi, miras bırakan kişinin vasiyetname düzenlemek için ehil olup olmadığı konusunda uyuşmazlık çıkmasını engellemek ve vasiyetnameden rücu olup olmadığını tespit etmek içindir. Burada önemli bir nokta daha vardır ki, bu da tarihin gün, ay, yıl şeklinde yazılması zorunluluğudur. Ancak, tarihin gün,ay, yıl şeklinde yazılmadığı bazı hallerde de vasiyetname geçerli olmaktadır. Örneğin; cumhuriyetin kuruluşunun 90. yılı. Burada tarih açık ve net olarak anlaşıldığından geçerlilik konusunda bir problem olmaktadır. Son olarak, kanun koyucu el yazısı ile düzenlenen vasiyetnamede el yazısı ile imza koşulu da getirmektedir. El yazısı ile düzenlenen vasiyetname miras bırakanın takdirine göre; saklanmak üzere açık veya kapalı olarak notere, sulh hâkimine veya yetkili memura bırakılabilir.

Üçüncü vasiyetname şekli ise; sözlü vasiyetnamedir. Burada, yasa koyucunun amacı aslında zor koşullarda bulunan miras bırakacak kişilerin son isteklerini hükme bağlamaktır. Çünkü, kanuna göre sözlü olarak vasiyetname düzenlemenin birinci koşulu miras bırakacak kişinin olağanüstü bir hal içerisinde bulunmasıdır. Medeni Kanun’un 539.maddesine göre “Mirasbırakan; yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmî veya el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurabilir.” Bu haller oluşturduğunda miras bırakan yanında bulunan iki tanığa son arzularını anlatır, onlarda miras bırakanın bu isteklerini yazıya geçirir. İki tanık da vasiyetnameyi imzalar ve vakit geçirmeksizin bir sulh veya asliye mahkemesine verirler ve miras bırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini, onun son arzularını olağanüstü durum içinde kendilerine anlattığını hâkime beyan ederler.

Görüldüğü üzere, Medeni Kanun miras bırakacak kişinin, tüm arzularını yerine getirilebilmesi için adeta tüm ayrıntıları düzenlemiştir. Ancak düzenlenmiş olan tüm bu hükümlere karşın bu kurallara uyulmadan düzenlenen vasiyetnameler geçersiz olmaktadır.